Kayıtlar

BİR TUHAF DELİ, BİR GARİP VELİ

Resim
Hayat sık sık şöyle kallavisinden tokatlar yapıştırmış, omzumdan tutup tutup sallamış, sallandırmış, dost kazıklarının, ihanetin en dibini yaşatmıştı eyvallah.  Lakin, incegül, incegül olalı böyle eziklenip dışlanmamış, böyle paçavra muamelesi görmemişti sayın okur. Genel-geçer kural şudur ki; biz amele hatunların bebeleri kendi işini kendi görmeye alışır. Okuluna yek başına gidebilir, karnını doyurabilir, urbasını yardım almadan giyinebilir. Bundan hareketle, biz de kendimizi yatıştırır, kendine güvenli, geleceğe şimdiden hazır sıpalar yetiştirmedeyiz diye seviniriz ya… O iş öyle olmuyormuş ey ensesi kalın okuyan kitlesi. Sabahınan tıraşını olmuş, bugün evlendirsen dokuz ay sonra kucağına torun tepiştirecek kıvamdaki kazık kadar oğlanı, ben gibi minnak insan kişisine eli çarpsa iki gün yerinden kalkamayacak hale getirecek koca popolu kızı elinden tutup okul bahçesine kadar getirmek, boğazına okunmuş pirinç dökmek olmazsa olmazmış, bilemedik.   Anlatayım: Hikayemiz bun

ANNE NEDİR... NE İŞE YARAR...

Resim
Benim biricik maviş gözlüm, analık konusunda mastır, yüksek lisans ve hatta doktora yapmış, anneannelik hususunda ise üstün hizmet madalyası almış bir hatun olmasının yanı sıra; komşuluk ilminin kitabını yazmış, üstüne imzasını çakmış ve konuyu kapatmıştır sayın okuyan. Bana sorsan, apartman girişinde bir "merhaba nasılsınız" dan ibaret olan bu mevzuyu, sınırlı algımın, kıt aklımın, pörçük havsalamın alamayacağı boyutlara getirmiş, kendince,  kendi içinde kanunları, kuralları olan bir müessese haline getirmiştir benim sultanım. Anneeeee, dolmaya pirinç yetmedi. Alıp geleyim ben hemen. Yok kızım Safinur teyzene çık, onda var. Bir kilo kadar aldıydı, birazını sarmaya koydu, nerdeyse 750 gram kadar kalmıştır. Bu akşam sütlaç yapacak. Bir 250 gram kadar bırak ona, Gerisi sana yeter. Höööö ?????!!!! Bari nereye konuşlandırdığını da söyle, tam kuş konsun. Üst ikinci dolabın alt rafının arka tarafında... Pazar sabahı sekizde kapı çalınıyorsa, bil ki komşular kahval

AŞKIN DİKENLERİ KIÇIMIZA BATARKEN...

Resim
Çapkın! Türk erkeklerinin aldatma denemeleri neden hep hüsranla sonuçlanır hiç düşündün mü sayın okuyan. Tabii ki cevval Türk kadınının zekası, ön görüsü, daha da önemlisi araştırmacı kişiliği sayesinde. Ben ve araştırmacı kişiliğim, tam techizatlı kameramanım günlükle birlikte kamuoyunu bilgi yağmurunda yıkamak babında,  yine bir kıyak yaptık ve "Koca kişisi bir halt karıştırmaya kalkarsa nasıl yakalanır, anasından emdiği süt burnandan nasıl fitil fitil getirilir ve dahi sürüm sürüm süründürülür" konulu bir yazı dizisi hazırladık. Buyrun burdan okuyun. Ava giden çaylak çapkın öncelikle kendi doğal ortamı dışında önizlenir. Bunlar bi bakımlara girmelere, bi kılına kılçığına dikkat etmelere başladı mıydı anla ki bi b.k yiyor benim sevgili hemcinsim. Hemen kolları sıva, üstüne paltonu giy, kafana şapkanı, gözüne gözlüğünü tak, eline büyütecini al ve başla takibe. Yürü be yavrum,  Şerlokum yürüüü... Telefonunu kurcalayabiliyorsan işin kolay zaten. Bu saftrikler mutlaka

BURALAR BANA DAR. MOTORUM YOLDA UÇAR...

Resim
Bahar gitti, yaz bitti. Omuzlardaki ürperti hırkasıyla, şalıyla buluşma telaşında. Şiirler daha bi' dokunaklı, şarkılar dibine kadar keder... Ne afilli bi'şey lan bu Sonbahar... Lakin bu ne vurdumduymazlıktır, bu ne aymazlıktır, bu ne ben yaptım olduculuktur sayın okuyan. Şu narin barnaklarım bir türlü klavyenin üzerindeki eğricik büğrücük harflerle buluşamadı gitti. Ama siz yine de kızmayın bana. Sevin beni. Yaşanmadan yazılmıyor ya,  yazmadan da yaşanmıyor aslında. Bir hengamede kayboluyor 'an' lar, anılara dönüşemiyor. Adını koyamadığın hüzünler, tarifi mümkün olmayan sevinçler sunuyor sana zaman, lakin sanki hepsi bir gayba doğru hızla ilerliyor. Tik-taklar dökülüyor pandüllerden, sesler suslara karışıyor. Yaşam döngüsü sen yokmuşsun gibi bildiğince süre gidiyor. Hepsini bir bir anlatıciim meraklanmayınız. Ama önce çekirdek çerez ailemin en mini ferdiyle başlayalım. Benim Mini kişisi - ki artık kendisi pek de mini mini değil, ökküz gibi oldu maşşallah

ÇOK PİS DÖNESİM VAR...

Çok yakındaaa... Az sonraaa... Az bi sabret sayın okuyan...
Resim
METROLARA GELESİN İNCEGÜL Ofisin gülleri Peri ve Meri,  "daha yazsaydın ya" demeyeydi; daha da yazacağım yoktu sayın okuyan. Hayat mı artık daha tekdüze, yoksa ben mi bilemedim; elim varmadı ne zamandır, tek kelam edemedim. Mutluyken yazabilmek daha kolaydır belki; belki de hüznü paylaşmak en münasibi. Yine de parmaklar isyan etti, tutmadı bir türlü kalemi. Oysa sevişgen komedyalar silsilesi yaşam, ne öyküler doğurmada an be an.  Anlatsak gülünecek hıçkıra hıçkıra, belki de ağlanacak kahkahalarla. Ben artık bir metro insanı oldum sayın ve pek sabırlı okuyan. Nedir bu metro insanları, ne yapar, nasıl yaşarlar derseniz; bir alt paragrafa ininiz ve belgeselimizi seyreyleyiniz. Erkek metro insanları italyano esintileri taşıyan takım elbisesleriyle klasik bir tarz benimserken, dişi metro insanı giyim konusunda daha bi' çeşitliliği tercih eder. Yine de koca g.te tayt, kütük bacağa mini etek vazgeçemedikleri parçalar arasında yer alır. Metro insanı koca bir kazan

SENSİN BAAĞYAN...

Resim
Dün akşam hiç tanımadığım bir erkeğe usulca sokulup "bi' sittir git be kardeşim. belanı benden bulma." dedim sayın okuyan. Olay,  ismi lazım değil bir minibüs hattında geçiyordu. Lakin, bir toplu taşıma aracındaki insanlardan çok, konserve kutusuna sıkıştırılmış mısırlara benziyorduk. Herkeste bir şekil yamulması, bir şiraze kayması, bir şanzıman fren yamışması ki evlere şenlik. Üstelik bet beniz sapsarı... Şöfer efendi, tel maşa reyben gözlüğünün sağ üst camından pörtlettiği gözlerini bize dikip sürekli, "arkalar boş hanımlar, ilerleyelim beyler, orta taraflarda halay çekilir arkadaşlar, lütfen birbirimize yardımcı olalım gardaşlar." diye gazel okudukça sinirler iyice yıpranıyordu. Zira, tüm şofer kişilerinin hayallerini süsleyen o boşluk, hakikaten yoktu. Ve bu hızla üremeye devam ettiğimiz sürece hiç olmayacaktı. İnsanlar zaten sıcak ve gergin olan ortamda birbirine de gıcık olmaya başlamıştı. Hatta birazdan desteresini çıkarıp en yakınındakini dilim